Serpil Hamdi Tüzün ile Mustafa Denizli, nikâh şahitlerim olunca kendimi ölmüş de cennete gitmiş gibi mutlu hissedecek kadar
iflah olmaz bir Beşiktaşlıyım, o ayrı! Ama
bu hormonlu futbol topraklarında, bana “her şeye rağmen” katıksız futbol aşkıyla %100 organik gelen, futbol gönlümü fazlasıyla okşayan bir taraftar topluluğu daha var. O “her şeye rağmen”lik, “skortif başarı”nın çok daha ötesinde,
bir futbol takımının asıl ve nihai sahibinin o takımın taraftarının ta kendisi olmasının dünyadaki en efsanevi örneklerinden birisi: Karşıyaka!Bu sezon 100. yılını kutlayacak olan
Karşıyaka Spor Kulübü, futbol takımı neredeyse hiçbir şey kazanmamasına rağmen ülkemizin hem nitelik hem de nicelik açısından en çok desteklenen ve açık ara en “karşılık beklemeden” desteklenen kulüplerinden bir tanesi.Kimisi için vapur iskelesinin hemen karşısında maça gitmeden önce midelere bayram ettiren beş midye dolma ve bir bardak susuz fıçı bira, kimisi için de maçtan önce erkek-kadın demeden beraber namaz kılınan Kemalpaşa Camii’ndeki iki bukle maç duası…
Hepsi de bir yerden sonra Karşıyaka futbol takımının üst üste 5 maçta 3 puan almasından daha hayati! Çünkü bizzat hep beraber yürüyerek stada gitmek, mahallede yalnız yürümemek, 3 puanın ötesinde futbolun ta kendisi Karşıyakalı için!
Öyle olmasa, Karşıyaka’nın öteki yakasındaki diğer bir güzel İzmir takımı olan (bana göre güzel olmayan tek bir İzmir takımı yok, o ayrı)
Göztepe ile 16 Mayıs 1981’de oynadığı maçın Guiness Rekorlar Kitabı’nda yer almasını başka türlü nasıl açıklayabiliriz ki? İzmir futbolunun “Karamazov kardeşleri” Karşıyaka ve Göztepe arasında 1981’de oynanan şimdiki Bank Asya Ligi’ne denk olan 2. kümedeki maçı tam 80 bin taraftar izlemiş ve bu halen 2. kümeler baz alındığında seyirci açısından dünya rekoru!Peki, İzmir’in tamamını, her milimetre karesini bu kadar çok severken neden Göztepe, Altay, İzmirspor, Altınordu değil de Karşıyaka’ya bu kadar takık futbol gönlüm? Çünkü en azından Göztepe’nin başta 1968–69 UEFA Kupası (o zamanki adıyla Fuar Şehirleri Kupası) yarı finali oynamak gibi önemli Avrupa Kupaları başarıları varken,
Karşıyaka’nın sadece bir Türkiye Kupası yarı finali ve bir 2. küme şampiyonluğu var, o kadar!
Ancak Karşıyaka, İstanbul’un gözü kör olası aşırı endüstriyel futbol kriterlerine göre en az iki kez Şampiyonlar Ligi’ni kazanmış kadar destekleniyor. Birçok insan kırmızı ile nefes alıp yeşil ile nefes veriyor. Bu başarıya endekssiz tavır da futbol aşığının nefesini açıyor!Mesela sadece Karşıyaka’nın değil Türk futbol tarihinin yetiştirdiği en büyük yeteneklerden olan
Gode Cengiz’in tişörtleri çoktan Karşıyaka Store’larda tükenmiş ama Gode’yi nakite çevirmeyi hayati bir mesele olarak gören bir futbol yönetimi yok, bundan da kimsenin şikâyeti yok! Önemli olan Karşıyaka’yı hep beraber yaşamak ve
Baki Mercimek gibi yetenekleri süper kısıtlı ama insanlığı 10 numara adamları Gode Cengiz savaşçılığını sergilediklerinde alkışlamak.Mesela bir Chelsea’liyi bir sezonluğuna Karşıyakalı yapın, o salt başarıya endekslenmiş futbol bünyesi asla kaldıramaz, 35.5 günde kanser olur!
Ama bir Karşıyakalı’yı alın bir sezonluğuna Londra’ya yerleştirin Chelsea maçlarına götürün, 35.5 gün sonra “Kırmızı giy kalbini sev, yeşil-kırmızı giy kanseri sev” diyerek Karşıyaka’ya döner! Çünkü “O gece bu sene” mi şarkısındaki henüz gerçekleşmemiş hayalin %1 gerçek olma ihtimali Karşıyakalı için futbolun eşanlamıdır. Sahi, hem Reha Kapsal reis döndü hem de Milan’dan Adiyiah geldi. Nihayet “o gece” “bu sene” olur mu acaba? “Olmasa da hep beraber maça gitmek şampiyonluk değil mi zaten?” diyen Türkiye otostopla deplasman mesafe şampiyonu Tulu abinin kulakları çınlasın: “11 Gode Cengiz ruhlu adam, futbol cennetinin ta kendisi zaten!”
İZMİR “FAŞİST” Mİ?
Karşıyaka Taraftar Derneği, bu sezon da daha önceki 5 yılda olduğu gibi Güneydoğu Anadolu’nun en fakir bölgelerine iletmek üzere kalem-defter-kitap toplamakla meşguldü, görüşemedik. Hatta Göztepeliler de ezeli rekabet mantığı uyarınca kendi Güneydoğu’ya yardım kampanyalarını başlatmışlar. Ama kimi reyting canavarları gibi Hitler tonunda böğürüp bağırmıyorlar.
Sahi İzmir’de kimse hiç bağırmıyor ki… Kısacası İzmir’e “faşist” diye çamur atanlar öbür tarafta dikkat etsinler. İzmir faşist ise Lucarelli de Lazio’ludur!