12 Kasım 2009 Perşembe

FORZA ERKAN CAN!.. FORZA FUTBOL!..



Beşiktaş dergisine röportaj veren Erkan abimiz "Takım tutmak rahatlatır" demiş... Beşiktaş'ı tutuyor diye özellikle sevmedim Erkan abimizi... Kimler kimler Beşiktaş'ı tutuyor, birini sadece Beşiktaş'ı tutuyor diye sevmek, futbolu sevmemek bence... 70 kilo fazlası olan mafya bozuntusu Beşiktaşlı da var, Rıza Çalımbay gibi tepeden tırnağa insanlığın yüz akı bir Beşiktaşlı da var... Ben Beşiktaşlı diye Rıza Çalımbay'ı seviyor değilim ama Rıza Çalımbay'dan dolayı Beşiktaş'ı bu kadar çok seviyorum...

Erkan Abi'nin Beşiktaşlılığı da benzer bir yaşama sevinci, hesapsız bir neşe yaratıyor içimde... Zeki Demirkubuz'un, Zafer Algöz'ün Beşiktaşlı olmasındaki gibi... Benim için önemli olan en çok para alan yorumcu olmak değil, Zeki Demirkubuz'un sevdiği bir yorumcu olmak... Belki de hayatımın en güzel anlarından birisiydi Zeki Demirkubuz'un beni arayıp ne kadar sevdiğini, benim küçük de olsa etkimle de Beşiktaş'a daha bağlandığını söyleyince koltuktan düşmemek için masaya tutunmuştum! Akraba bir hissiyat söz konusu ama tüm para pul, araba, ününü 100000 ışık yılı üzerinde bir his:)))

Bu yüzden açtım FourFourTwo arşivimizi, hayatımın en güzel röportaj deneyimlerinden olan Erkan Can söyleşisini sizlerle paylaşmak istedim... Forza Dinamo Mesken, Forza Erkan Can, Forza Liverpool, Forza Livorno, Forza Celtic, Forza Zeki Demirkubuz, Forza Baba Hakkı, Forza Metin Oktay, Forza Uche-Högh, Forza Şenol-Birol-Gol, Forza Barcelona, Forza FUTBOL!...

1970’lerin ortasında başlayan ama 1980’lerde yarım kalan futbol rüyası kaldığı yerden devam ediyor. Erkan Can’lı Dinamo Mesken artık FourFourTwo’nun da dünya ahiret kardeş takımı!

Erkan Can’la ruhani kalesinde, Cihangir’de buluştuk. İlk karşılaşma anından itibaren Cihangir sokakları uçsuz bucaksız bir futbol sahasına dönüştü. Erkan Can’ın her bir sözünde, jestinde içimizden “Helal olsun içindeki insan sevgisi”ne diye haykırmak, her bir cümleden sonra şampiyonluk golü atmış gibi sevinmek, tezahürat yapmak istedik. Cihangir kepçe, biz kazan herkesin galip olduğu bir maçta Dinamo Mesken ekseninde futbol topunun içindeki gizli dünyada dolaştık durduk…

Erkan Can, ilk önce topa FourFourTwo’nun Ocak 2009 sayısının sayfalarını karıştırarak girdi. Törkiş Fight Club sayfasını gördüğünde kafamızdaki futbol topunu şöyle bir göğsüyle yumuşatıp önüne aldı: “Pascal tabii ya, Beşiktaş bu adamı çok sevdi. Ne deli adamdı, helal olsun valla. Ben de çok sevdim. Zaten Beşiktaşlıyım, aslında şöyle desem daha doğru olur ve Anadolu’ya ayıp olmaz: İstanbul’un üçbüyükleri arasında futbol kalbim Beşiktaş’ta. Aslında ben futbolun oynanışını doğru dürüst bilmem, oynayamam. Sinemacı tayfasında bu işin kralı Zafer Algöz’dür. İstese en kralından futbolcu olurdu. Sahanın her yerinde Cruyff zamanı Hollandalısı gibi oynar, tam bir takım oyuncusudur ki bu yüzden de bu kadar başarılı bir tiyatrocu. Ben de onun gibi takım olmak ne demek bilirim, hissederim. Bir film seti de kurgucusundan çaycısına kadar bir takımdır. Her şeyin başı empatidir, takım olmanın da temeli empatidir."

‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’da teknik direktör çaycıya ‘Futbol asla sadece futbol değildir’ der. Olayın sırrı şudur: Futbol şahsi beceri gerektirir ama istediğin kadar yetenekli ol iyi bir takımın yoksa mantarlarsın. Bizim birçok yıldızın da dramı burada saklıdır. Şimdiki futbolda artık o ideal takım ruhu yok. ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’da da bunu anlatmaya çalışıyoruz. Futbol her şeyden önce mahalle sporudur. Futbol oynamak için çok fazla şeye ihtiyacınız yoktur. ‘Hadi oynayalım’ denir, icabında gazete kağıtlarından top yapılıp oynanır. Yani futbol zenginlerden çok en alttakilerin, mahallelilerin oyunudur. Ben mesela sahada neredeyse hiç oynamadım ama hep takımın içindeydim. Çünkü benim için mahalle demek takım demektir. Ben 1970’lerde Ertuğrul Gazi’de kurduğumuz Dinamo Mesken kulübünde getir götür işlerinden amigoluğa kadar her şeyi yapardım. Takımın asıl adı tabii Dinamo Mesken değildi ama sonra öyle kaldı. Ertuğrul Gazi Meskenspor adıyla kuruldu takım.

Dinamo ismi efsanevi Sovyet takımı Dinamo Kiev’in Bursa’ya gelip oynamasından geliyor. O gün Bursaspor maçı kaybetmişti ama Bursa futbolu çok şey kazandı, Dinamo Kiev’in temsil ettiklerine aşık oldu, ismini ondan aldı. Dinamo Mesken ise bizim lakabımız oldu. Dinamo demek ‘bitmeyen enerji, devamlı enerji’ demektir. Biz de takımı kurduğumuzda Dinamo’ya olan hayranlığımızdan ‘Dinamo Mesken’ diye bağırdık. ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ın altmetninde de Dinamo Mesken’den etkiler vardır. Asıl durum mahalle futbolu vaziyetleridir. O dönemde aslında tüm amatör kulüplerin hikayeleri aynıdır, hatta sadece Türkiye’de böyle değildir, evrensel bir durum söz konusudur.

Ken Loach’un da ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’a akraba filmleri vardır. ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ benim çok severek oynadığım bir filmdir. Bugün de Dinamo Mesken’i yeniden kurmamızda 25 yıl önce attığımız temellerin etkisi büyük. Benimkisi yine amigoluk, manevi olarak mahalle takımımızın yanında olmak. Yakında kongre var, hiçbir şeye aday değilim ama her göreve hazırım! Bu projede işi bilenlere, ağabeylerimize bırakmak lazım diye düşünüyorum. Dışarıdan destek de değil benimkisi, sadece gönül meselesi! En büyük destekçilerimizden birisi Bursaspor’ın efsanevi oyuncusu Sedat 3 ağabeyimizdir. Futbol dışında diğer branşlarımız da var. 1970’lerde çok başarılı olduğumuz pinpon ve hentbol başta olmak üzere birçok spor dalında yeniden faaliyete geçmeye hazırlanıyoruz. Dinamo Mesken spor haricinde kültürel faaliyetlerde de bulunacak: Bir kütüphanemiz var, onu geliştirmeyi çok istiyoruz.

Bizim Ertuğrulgazi Meskenspor yani namı diğer Dinamo Mesken tamamen gönül işidir, biz bu bayrağı mahalledeki ağabeylerimizden devr aldık, çocuklarımıza torunlarımıza miras bırakacağız. Bu işe en çok gönül veren de şu anda genel sekreter olan Vedat Vermez’dir. Onun yazdığı harika bir manifesto vardır: Dinamo’nun taraftarları aynı zamanda güzel futbolun taraftarıdır; yenen rakibini alkışlar ve kutlar. Dinamo çalışkandır, sevgi üretir, dostluk üretir, paylaşma üretir. Dinamo her Meskenlinin kalbinde sonsuza kadar yaşayacaktır. Daha ne olsun ki?

Ben lisedeyken yer jimnastiği yapmıştım, o yüzden kaleciliğe ayrı bir gözle bakarım. Bir aralar aynı zamanda Dinamo Mesken’in kalecisi olan Vedat Vermez beni çalıştırmıştı, iş başa düştü ben de kaleye geçtim. Kalecilikten çok mu anlarım, elimden geldiğince her topa atlardım ama tabii tiyatroya öyle bir gönül verdim ki bir daha kaleye geçemesem de hep takımın içinde oldum. Her şeyi izledim, inceledim. Maçları çok iyi biliyormuş gibi izlerim ama aslında benimkisi o paylaşma kültüründen aldığım eşsiz zevk.


Futbol dünyayı saracak kapasitede devasa bir olgu. Futbolla ülkeler yönetilir, Franco ve Salazar gibi faşist diktatörler yıllarca insanları futbolla uyuttular. Ancak bunun tersi de geçerli, birçok insanın gözü futbolla açıldı; futbol ayakta kalmalarını direnmelerini sağladı. Her Real Madrid’in bir Barcelona’sı var yani. Barça çok güzel örnek, hala formaya ticari reklam almadılar, helal olsun valla! Onlarınki de başka türlü bir Dinamo Mesken işte! Vedat’ın dediği gibi Dinamo, dil, din, ırk, cinsiyet ayrımına izin vermeyen özgürce yaşama duygusudur; doğaya ve insanlığa zarar verecek her olumsuzluğun karşısındadır!


EKSTRADAN:

ROY KEANE-ZEKİ DEMİRKUBUZ VERKAÇI!

“Futbol, sinema ve tiyatro çok iç içe aslında. Futboldan yola çıkıp hayatla ilgili binlerce şey anlatılabilir. Tiyatro eğitimim döneminde bir yıl boyunca futbolu inceledik, üzerine derinlemesine çalıştık. Futbolun içinde sonsuz hikaye var. Bak mesela bu 2002 Dünya Kupası’nda İrlanda’nın hocasıyla en iyi oyuncusu (Mick McCarthy ve Roy Keane’i kast ediyor) kapıştılar, o olaydan kapalı gişe tiyatro oyunu çıktı (I, Keano). Bizde ise uzun zaman sinemacılar içlerine kapandı, topluma yukarıdan baktılar, o yüzden de futbol topunun içinde gizli dünyayı ıskaladılar. Tabii şimdi iş değişti, mesela Zeki Demirkubuz’un Beşiktaş taraftarından yola çıkarak yazdığı bir tribün hikayesi var, bilmiyorum ne zaman çeker ama bu işler yapılmalı. Eli kulağında, her an birisi futboldan yola çıkıp olayı patlatabilir.”

2 yorum:

stalker dedi ki...

zeki demirkubuz'un kıskanmak'tan önce "mehdi" projesi vardı ama erteledi. geçenlerde sabah'ta röportajı çıkmıştı, orda da bahsetmiş:

-Yerli Film'le Beşiktaş filmi olan Mehdi'yi çekecektik. Hazırlığına da başlamıştık. Ama senaryoyu yazarken kafam karıştı. O sırada, Optik vardır o vefat etti. Onunla ilgili bir sürü yazı okudum kafam iyice karıştı. O Mehdi senaryosu biraz daha zaman istiyor gibi bir duyguya kapıldım.

http://www.sabah.com.tr/Ekler/Pazar/Guncel/2009/11/08/sinema_gercek_olmayan_hicbir_seyi_affetmez

dedigencadam dedi ki...

ben de meskenliyim erkan abi'nin de hayranıyım her ne kadar beşiktaşlı olsada:) ama işte rakibin de böyle olmalı. ne bileyim bi erkan can,zeki demirkubuz,ali ece farklı takımları tutsanızda aynı sizin gibi onunda bir futbol takımına yüklediği anlamlarda hiç bir fark yok... o yüzden nefret yerini saygıya bırakıyor bi yerde.yaklaşan beşiktaş-bursaspor maçıyla birlikte umarım bizler inönüde denizin esintisine,beşiktaşlılar bursada eşsiz dağ manzarasına yeniden aşina olur ve bu deplasmanlar rutine bağlanarak sevimsiz hadiseler yok olur,yerini tribünlerin şahsına münhasır atışmalarına bırakır.
saygılarımla.