14 Eylül 2009 Pazartesi

SERGEN YALÇIN'IN MUSTAFA DENİZLİ YAZISINDAN HAREKETLE: DÜNYADA BÖYLE YÖNETİLE(MEYE)N BİR KULÜP DAHA YOKTUR

12 Eylül Cumartesi yaşadığım çifte acıyı bastırmak için Ian Brown'un meleksi sesi ve The Stone Roses'ın ancak Eric Cantona'nın futbolu ve Jackson Pollack'ın tablolarıyla karşılaştırılabilecek olağanüstü müziği bile yeterli olmadı. "Çifte acı"yı kısaca biraz açıyım: Türkiye'nin başına gelen en kötü şey olan kenan evren'in insanlık dışı ötesi adi, halk düşmanı askeri darbesinin 19. yıldönümüydü ve asmayıp da beslediğimiz eli kanlı diktatör halen devletin kendisine tahsis ettiği yarmaların koruması altında Türkiye'nin en güzel yerinin en güzel yerinde gazeteden çok tuvalet kağıdı niteliğindeki magazin gazetelerinden hande ataizigillerin fotolarını kopyalayarak ressamcılık oynuyor, allahın yer yüzündeki en güzel yansımalarından renkleri kirletmeye devam ediyordu...
Aynı gün Beşiktaş'ın yönetiminde de 12 Eylül sonrası ortaya çıkan kültür seviyesi ve cüzdan hacmi birbiriyle olağanüstü orantısız yeni babadan zengin sınıfın uzantıları vardı... Hepimiz hüsran skoru Mustafa Denizli'nin Dostoyevskivari kumarını kaybetmesine bağlarken asıl tarihi hatayı atladık... Şu anda Beşiktaş'ın yönetiminde öyle bir zihniyet var ki dünyada bir eşi benzeri yok. Bir kulübün geleceği olan eski adıyla PAF yeni adıyla A2 takımın başında görev yapan Sergen Yalçın aynı zamanda Türk futbol basınının görsel yüz akı NTVspor'da yorumculuk yapmaya devam ediyor ve en önemli işi de Beşiktaş'ın futbolunu dolayısıyla A takımın hocası Mustafa Denizli'yi eleştirmek yani Sergencesi üstündeki kişiye verip veriştirmek ki Sergen bunu ayrıca telefondan yazı yazdırdığı gazetede de yapıyor, hatta o gazetenin yayın üslubu uyarınca eleştirileri keskin kılıçtan ışın kılıcına dönüşüyor:
Böyle durarak, elim belimde ben de oynarım. Hatta daha alasını oynarım. Biz niye bıraktık ki futbolu. Koşmadan oynanacağını bilseydim eğer, emin olun 4 sene daha devam ederdim. Mustafa Denizli’nin kadro seçimi büyük yanlışlıklarla doluydu. Bu sene hiç kaleye geçmeyen Rüştü, sakatlıklan yeni çıkmış Yusuf ile Ekrem, ilk maçını oynayan Tabata ve ‘Ben formsuzum’ diye bas bas bağıran Nihat’la sahaya çıkarsan böyle olur işte. 45. dakikada yaptığı değişikliklerde oyuncuları kafa olarak bitirdi Denizli. Tecrübeyle sabit: Onları bir daha zor düzeltir...

"Eleştiri" dünyanın devamını sağlayan, ilerlemenin en önemli boyutudur. Ancak Beşiktaş Jimnastik Kulübü - Sergen Yalçın arasındaki ilişkiye yapmamız gereken eleştiri, Sergen Yalçın'ın Mustafa Denizli'yle ilgili yaptığı eleştirilerden çok daha fazla tarihsel öneme ve değere sahip.Bugün örneğin Devler Ligi'ndeki rakibimiz Manchester United'ın A2 takımından sorumlu Brian McClair'in (ki o da 15 yıl önce İskoçya'nın Sergen'iydi) Sky TV ya da Setanta'ya çıkıp bir yenilgiden sonra Alex Ferguson'a Sergen tonunda verip veriştirmesi sizce olacak bir şey mi? Futbol dünyanın en evrensel, global kültürel koduysa, Manchester'da olmayacak şey, İstanbul'da da mümkün olmamalı; yoksa yine dünyayı durdurun, inecek var durumu ortaya çıkar ki yıllardır hep beraber uğraşıp iki ileri bir geri de olsa Avrupa seviyesine getirdiğimiz futbolumuz iki geri bir ileri devam eder.
Burada kabahat kesinlikle Sergen Yalçın'da değil, çalıştığı gazetenin spor müdürünün, editörlerinin, NTVspor yönetiminin de bunda hiçbir kabahati yok aslında. Kimse Sergen'i silah zoruyla TV'ye çıkartmıyor, ayrıca Sergen yorumculuk işinde birçok futbolcu eskisinden çok daha başarılı (İlk zamanlarda Uruguay'ın Avrupa futbolundaki yeri ne söylevi acemiliğine geldi diye kabul edelim).Ancak Beşiktaş yönetimi, A takımın hocasını bir basın mensubu, yorumcu olarak eleştiren Sergen Yalçın'a yorumculuğu bırakıp maddi ve manevi olarak sadece A2 teknik direktörü olarak hayatını idame ettirecek olanakları sağlamıyorsa, o yönetimin Beşiktaş'ın geleceği hakkında hiçbir planı programı yok demektir. Bu da Beşiktaş tarihine dair tüm bildikleri günü kurtarmaya çalışan popülist ("Ben tribünden geldim" söylemi mesela geldin de nedense ben seni hiç görmedim açıkta ıslanırken, kapalıda kalan sigaraları paylaşırken, köfteci sırasında dumana boğulurken, Kazan'da tezahürat yaparken, Çarşı'da gezip şarkı söylerken, üsküdar-beşiktaş vapurunda zıplarken 1985-1997 arası tüm maçlarda İnönü'ye gittim ama hiç ama hiçbir yerde görmedim!) ezberden ötesine geçmez anlamına gelir. Geçmişi bilmeyen bugünü layıkıyla yaşayamaz, yaşatamaz; geleceği asla parlatamaz...
Durum artık o kadar trajikomik hale geldi ki Total Futbol ekibi olarak Mehmet Ayan ve Mustafa Sapmaz'la gittiğimiz Beşiktaş - Galatasaray A2 maçının devre arasında Mehmet Ayan bir ara Mustafa Denizli'ye "Hocam siz de yarın Sergen'in takımı hakkında yazmayı düşünüyor musunuz?" deyiverdi. Mustafa Denizli'nin cevabı ise üç arkadaş ve bir teknik direktör arasında sonsuza kadar tutulacak bir sır olacak benim için... Ama o soru aslında Beşiktaş'ın şu anda içinde bulunduğu iletişimsel-yönetimsel-ruhsal buhranın en traji-komik formülasyonuydu... Çifte şampiyonlukla kapatılan sezondan sonra daha ilk 6 haftada nasıl bu hale gelindi? İşte bu ve bunun gibi eşi benzeri görülmemiş garipliklerle... Düşünsenize zamanında gerçek hayatta bu işi yapacak son kişi olan Serpil Hamdi Tüzün'ün her hafta TV'ye çıkıp Stankoviç'i, Miliç'i ve oynattıkları oyunu yerden yere vurduğunu, sonra da hiçbir şey olmamış gibi PAF takımın başında maça çıktığını... Süleyman Seba böyle bir yönetim skandalına izin verir miydi? Asla! O zaman Feyyaz'lar, Ali'ler, Gökhan'lar, Rıza'lar, bu kulübün ölümsüz ruhları olabilirler miydi? Öyleyse hiç kimse Batuhan neden 103 kilo, Necip neden Fink'in İnceman'ın arkasında fasulyeden A takımda diye çocuklara kızmasın...
Ben bu zihniyetle her sene şampiyon olan bir takımdansa, kendi değerleriyle zaman zaman zorlanan zaman zaman da efsane yazan takımı tercih ederim çünkü asıl Beşiktaş o kulüp, şimdi halihazırdaki bu kulüp değil! Ah, o İnönü'de ilk "Yeter artık Seba" diye bağıran kişiyi bir yakalarsam...

4 yorum:

FIRAT dedi ki...

A2 Takımı teknik adamlığı Sergen'e göre bir iş olmadığı aşikar.Bu iş için vuruş yeteneği değil,iş disiplini,çalışkanlık,hırs gibi özellikler olması gerekiyor.
Gazete ve TV de yorumculuk tam ona göre bir iş.Sergen'in yorumlarındaki dobralığı severim,kimseye eyvallahı yoktur.Ama Sergen'de bence çok iyi biliyor ki ondan her şey olur teknik direktör olmaz.Sergen'den teknik adamlık kariyeri beklemek,darbuka çalmasını bilen birinden piyano çalmasını beklemek gibi birşey.

Tufan dedi ki...

Sergan YALÇIN Mustafa Hoca yı eleştireceğine GS maçında 2-0 öndeyken 3-2 yenilmesinin hesabını versin. Ama bize değil kendine versin. Ayrıca Türk futboluna avrupa çapında bir katkı sağlamadan at yarışları ve magazin gazetecileri ile bir futbol hayatı (tabi ona futbol hayatı denirse)geçiren bir kişinin kahve ağzı ile yaptığı yorumları da beğenmiyoruz. NTV ye yakışmıyor.

halk dedi ki...

@fırat

ritimcilere haksızlık etmeyelim, kaldı ki piyano da zamanı geldiğinde bir ritim sazdır. sergen de aksak türk ritimi gibi, devr-u hindu gibi adamdır, karışık, tutarsız, dinlemesi hoş...

Ali Ece dedi ki...

Bazen yorumlar, yazıdan daha edebi ve güzel oluyor ya bu sayede bu bloga devam etme isteğim artıyor