31 Ağustos 2012 Cuma

TÜRK FUTBOLUNUN YENİ ORTAÇAĞI

Dün gece UEFA Ligi’nde 30 karşılaşma oynandı. Sadece 2 temsilcimizin maçı uzatmalara kaldı. Türkiye Ligi’nin 3.sü Trabzon, ancak Macar başbakanının torpiliyle liginde başarılı olan Videoton’a 210 dakika boyunca gol atamıyorsa sorun sadece Trabzon’da değil, topyekûn Türk futbolunda! 23 saat içinde 3 temsilcimiz, katıldığı Avrupa kupalarından elendi. Ülke futbolu olarak öylesine bir gerileme dönemindeyiz ki adeta futbolumuzda yeni bir orta çağı yaşıyoruz. Emre’nin gideceği 4 ay öncesinden belli olan Fenerbahçe ancak Şampiyonlar Ligi play-off’unda elendikten sonra Emre’nin yerini dolduracak bir merkez orta saha almaya karar veriyor. Trabzon ise gol kralını kaybediyor ama aylarca yerine kimseyi almıyor. Bu Türk futbolunun ne kadar günlük ve fast-food yönetildiğinin en acı kanıtı ne yazık ki! Avrupa’daki kader maçının sabahı yerine bu eşleşmeden önce Janko transfer edilseydi de taraftarda daha az böbrek taşı oluşması engellenseydi, olmaz mıydı?1 DAKİKADA 2 GOL!
Ya ilk maçta yüzümüzü biraz olsun tebessüm ettiren Bursa’ya ne demeli? O da yönetimsel açıdan diğerlerinden farklı değil. Maç sabahı Belluschi’yi transfer eden Bursa hakem hataları kadar kadro darlığından da çok çekti dün gece! Ozan’ın sakatlığı sebebiyle 5 yıl sonra ilk kez Vederson üst düzey bir maçta sol açık oynamak zorunda kaldı. Zaten 3-1’lik galibiyetin deplasmandaki rövanşında geriye yaslanarak başlamak psikolojik olarak 1-0 yenik başlamakla eşdeğer maalesef. Hele Twente gibi en büyük kozu pas yapmak ve pas yaptıkça özgüvenini yükseltmek olan bir takıma karşı yarı sahana gömülmek adeta gol yemeye davetiye çıkarmaktan farksız. Belki Twente’nin penaltı golüne kadar Hollanda ekibinin tek ciddi tehlikesi Tadiç’in dripling-çalım şovuydu. Ancak o pozisyon da Serdar Aziz gibi bir stoperiniz yokken geriye yaslanarak oynamanın ne kadar riskli olduğuna dair en önemli uyarıydı. Bursa’nın elenmesi futbolun evrensel kanunlarından birisini bir kez daha acı şekilde Türk futbolunun yüzüne çarptı: Bazen hiç risk almadan oynamak en büyük risktir. 1 dakikada 2 gol yemek ise sadece Türk futboluna özgü!

20 Ağustos 2012 Pazartesi

İlk 15 > Son 75

Âşık olduğumuz takım sahaya adımını atınca mantığı, matematiği bir kenara bırakıyoruz, çoğumuz “Leyla ile Mecnun”un İsmail Abisi gibi hissediyoruz. Armayı görünce “2 kere 2 her zaman da 4 etmez belki de” diye umutlanmaktan kendimizi alamıyoruz. Ekonomik kriz, iyiniyetli ama tecrübesizlikten hatalar yapan yeni yönetim, takıma gönül verenlerin üzerinde %100 uzlaşmadığı bir teknik direktör... Sadece Beşiktaş altyapısının “solak Xabi Alonso”su Hasan Türk’ün ilk 11’de başlaması bile tüm bunları bir anda unutturuyor. Hatta UEFA standartları bağlamında çok başarılı olsa da futbol duygusu olarak “telefon rehberindeki herkese aynı anda yollanan bayram mesajı soğukluğu”nda olan Olimpiyat Stadı bile futbol yüreğimizdeki sıcaklığı azaltamıyor.

15 DAKİKALIK PASTIRMA YAZI
İlk 15 dakika Beşiktaş’ın sergilediği futbol siyah-beyaz yüreği daha da ısıttı ama “pastırma yazı” kadar kısa sürdü. Euro 2012’de İtalya’yı finale çıkaran Prandelli dizilişiyle maça başlayan Beşiktaş’ın ilk 15 dakikada geçen sezondan en büyük farkı “orta saha ribauntları”nı toplamasıydı. Bu da 15. dakika sonunda Beşiktaş’ın % 78 topa sahip olma oranını yakalamasını sağladı. Üstelik Beşiktaş aynı dakikaya kadar % 78 başarılı pas yapmıştı.
Ta ki Avusturya – Türkiye maçında bu sezon bambaşka oynayabileceğinin sinyallerini veren Veli sakatlanıp çıkana kadar. Kademe anlayışında Necip ile Hasan’ın görev bölgeleri çakışınca Veli’nin ribauntlardaki dinamizmini iki kere aradı orta saha. Ortası baklava şeklindeki 4-1-2-1-2 bir anda 4-3-30 metre boşluk-3’e dönüşüp bayatlamış şöbiyet tadı vermeye başladı. Almeida’nın “aktif emekli” edasında ruh halsizliği yüzünden Mustafa Pektemek çizgiye sıkışınca sapır sapır döküldü. İkisi arasındaki bağlantıyı kurma görevini üstlenen Olcay ise takımın tamamıyla olan bağlantıyı yitirdi.
60. dakikada topa sahip olma oranları eşitlenmişti. Daha da kötüsü Beşiktaş Fernandes’e rağmen durmayan toplarda pozisyon yaratırken çok zorlandı. Neyse ki Fernandes’in duran topları Federer’in vorhand’leri gibi!