Bugün Senem'e "Sana araba alacağım oyuncak moyuncak ama tüm hayallerimiz içinde olacak!" dedim. Beylerbeyi'ndeki oyuncakçıda gözüme çarptı kırmızı bir vosvos, bir an çok neşeliyken hüzünleniverdim. Vosvos'un sahisini alacak param olmadığından değil ama oyuncak vosvos Senem'e yeter de artar zaten, ne de olsa hayallerimiz kadar varız bu dünyada... O tüm sözleşmeli evlilikler, mal mülklerin bakarkörlüğünde bize "romantik salaklar" der geçerler ama bize ne! Kendini bilen insanlar kendileriyle ilgili söylenenleri hiç takmazlar, o hesap bizimkisi de kendi hayallerimizle, oyuncak vosvosa bakarken bile dünyanın en mutlu insanlarıyız biz, gerisi traş!
Tam oyuncak kırmızı vosvosu alacaktım ki Senem'e "Yok Ali" dedi, "Sen kardeşinin kızı Derin'e bu vosvosun yanındaki oyuncak ksilafonu al, bana vosvos almış kadar mutlu edersin beni! Torres bu gece gol atmasın bana yeter, ben gönül şansımı oraya yatırayım" dedi.
Ksilafonu alıp oyuncak vosvosa hüzün dolu kaçamak bakışlarla veda ettik, o anda neden hüzünlendiğimizi anlamadan! Torres nereden çıktı, eve gelince anladım: "Futbolda romantizm öldü" demişti ya Torres, 2 yaşındaki Derin ksilafonu çalarken oyundan çıktı Torres! Skor falan önemli değil, ne de olsa Ece ailesinin futbol aşkının %99.5'i Beşiktaş'a %0.05'i Liverpool'a. (Başkalarının Beşiktaş aşkı 100 üzerinden 100 ise bizimki 100 üzerinden sonsuz rahmetli babaanneme Ziya-Ferdinand duası ettiren rahmetli dedem özelinde %99.5'i öyle hesaplasınlar da Beşiktaşlılığımı sorgulayan son kişinin başına gelenler onların da başına gelmesin) Bazılarını o %0.05'lik dünya takımı kontenjanı rahatsız etse de ben çok memnunum halimden, o %0.05 sayesinde babamla haftada 2 maç izleyebiliyoruz, gerisi önemli değil. Ayrıca futbol gönlümüzün büyük ikramiyesi Beşiktaş çıkmayınca, amorti oluyor o Beatles köprüsündeki Liverpool sempatimiz...
Ne de olsa evrensel futboldaki küçüklük idolüm Dalglish usta, Senem'in bir blog yazısında adımı vermeden anlattığı gibi: Ben küçükken yanaklarım Dalglish kırmızısı olsun diye neler yapmadım ki saatlerce patlak topun peşinde koşmak ruhumu kesmeyince... O yüzden yaşadığımız hayatın metaforu olan futbolda romantizm Torres için ölmüş olabilir ama Carragher ve Steven Gerrard için ölmemiş asla da ölmeyecek gibi Dalglish özelinde...
Tıpkı maçtan sonra izleme mutluluğuna eriştiğim Behzat Ç. ile kırmızı vosvosun ilişkisi gibi benim dünyam bu kadar işte, kimine göre çok küçük! Nasıl hasta Gençlerbirliğili Behzat Ç., Ankaragücülü yardımcısı Harun'un borçları uğruna o ölmüş kızı yadigarı vosvosu elden çıkarmayı düşünebiliyorsa ben de "kendime ve sevdiklerime sosyalist" olmak yani o kırmızı vosvosu almak yerine temel ihtiyaçları olan insanları düşünerek bugün bir reklam teklifini kabul ettim. Paranın tamamını da vergilerine ödenecek kısmı ayırdıktan sonra engelli kardeşlere, ablalara, abilere vereceğim onların hayatını biraz olsun kolaylaştırmak için...
Ben böyle bir adamım, size yamuk gelse de annemden babamdan bunu öğrendim, gerisi traş: Nasıl bir dizideki kırmızı vosvos beni ağlatabiliyorsa, engelli bir kardeşin temel ihtiyacı da beni ağlatır, sadece kendimi oynayacağım bir reklam filmine de evet derim. "Kendine müslüman olmayacaksın" derdi dedem, bir hocam da "kendine sosyalist olma Ali Ece!" demişti. O gün bugündür ben böyleyim, seven sever sevmeyen sevmez; insan kendini bildikten sonra arkasından söylenen hiçbir şey ona hiçbir şey ifade etmez!
Neyse Edirne'den Kars'a hangi engelli kardeşin neye ihtiyacı varsa lütfen bana mail atsın: dinarbandosualiece@gmail.com
Hayatım boyunca zaten kendimi oynadım, "O bandı çıkar Hendrix'i giyme takım elbise giy" diyenlere her halükarda siktirin kralını çektim, yine böyle kaldım, kalacağım da.
Sen umursarsın ya da umursamazsın, bana hiçbir şey ifade etmez ama ben hayattaki en küçük engeli kaldırmak için bir reklamda kendimi oynayacaksam bana ne dersen de fark etmez. Ben kendimi biliyorum, ne de olsa rahmetli dedemden öğrendim tıpkı Serpil Hamdi Tüzün, Socrates, Muhammed Ali, Dalglish, Shankly, Süleyman Seba gibi!
Ne de olsa Behzat Ç.'de Erdal abinin seslendirdiği gibi:
“Yanlış yolda yürümek, doğru yolda durmaktan iyidir. Çünkü sahici bir sarsıntı, sahte bir dengeden iyidir.
Mutsuz olursak da mutsuz olalım, hep mutlu olunacak diye bir kural yok ki, bizde mutsuz olalım, olmaz mı?" (Behzat Ç. en güzel bölüm kaçıncısı hiçbir önemi yok!)
Ekleyeceğim hiç bir şey yok, siz ne isterseniz ekleyin!