Gol attığında, futbol hayatımızın en şenlikli mevsimlerinden birisi olan Michael Owen kadar masumane gülümseyen kaç kişi kaldı? 1990’ların ortasından itibaren daha çok uzun boylu, geniş kaslı adamların fizik kondisyonlarının kör dövüşüne dönüşen endüstriyel futbol çağında, ayağına değdiği top altına dönüşen kaç gerçek yıldız var?
Owen sayesinde Liverpool’a bir sezonda en çok kupa kazanan teknik direktörü olarak tarihe geçen Houllier yerden göğe kadar haklı:
“Eğer bir sezonda 90 maç oynamanız gerekirse, Owen 91’inde oynamak ister ve hepsini de son maçıymış gibi oynar”. Belki 1970’lerin ünlü oyuncusu Terry Owen’ın oğlu olduğu için doymak bilmeyen bir futbol oynama iştahıyla dolu Michael Owen... Belki de kendisinin söylediği gibi elinden başka hiçbir iş gelmediği ve başka hiçbir şeyden zevk almadığı için: “Sahada attığım gollere bakarak herkes benim çok zeki bir insan olduğumu sanıyor. Belki saha içinde gerçekten de becerikliyim ama saha dışında çay yapmayı bile beceremem. Babam helikopter ehliyeti almak istediğimi söylediğimde ‘Sen gol atmaktan başka hiçbir şeyi beceremezsin’ deyip bana saatlerce gülmüştü”
İngiltere Milli Takımı’ndaki eski teknik direktörü Eriksson’un sözleriyle “Michael Owen gol atmak için” doğmuştu. 14 Aralık 1979’da, Galler sınırındaki Chester’da… Bir zamanlar Everton’da oynamış olan futbol yıldızı Terry Owen’ın beş çocuğundan dördüncüsüydü… Ama en çok o babasının oğluydu! Michael doğduğunda Ada’nın kalburüstü orta saha oyuncularından birisi olarak 300 maçta 70 gole imza atmış olan Terry Owen futbol hayatının sonbaharını yaşıyordu. Kariyerindeki beşinci ve son profesyonel takımı olan Rochdale’de oynamasına rağmen halen ilk takımı olan Everton’ı tutuyor, çocuklarını da fanatik birer Everton’lı olarak yetiştiriyordu. Tıpkı Liverpool tarihinin en efsanevi yıldızlarından McManaman, Fowler ve Rush gibi Michael Owen da doğuştan bir Everton fanatiği olarak büyüdü.
O zamanlar Lineker, Liverpool’la beraber şampiyonluğun en güçlü adayı olan Everton’ın ve İngiltere’nin tartışmasız en büyük golcüsüydü. Yedi yaşına kadar futboldan çok boksla ilgilenen ve yaz tatillerini Hawarden boks kulübünde geçiren Michael Owen babasına “Ben büyüyünce Gary Lineker olmak istiyorum” dediğinde Terry Owen, oğlunun ilk kez “baba” dediği günkü kadar mutlu oldu. İlk maçlarını Chester’ın uçsuz bucaksız futbol parklarında oynayan Michael Owen, bütün maçlarda Lineker oluyor, babasının yakın arkadaşı olan antrenör Howard Roberts’tan özel dersler alıyordu. Michael Owen, henüz sekiz yaşındayken Roberts ve Terry Owen, belgelerde sahtekarlık yaparak onun Mold Alexandra’nın on yaşındaki çocuklardan oluşan minik takımında oynamasını sağladılar.
İlk sezonunda 24 maçta 34 gole imza atan Owen, bir maçın ilk 20 dakikasına tam 9 gol sığdırdığında, tüm Chester gazetelerine manşet oldu: “Terry Owen’ın oğlu, babasının izinde” Roberts’a göre Michael Owen’ın diğer çocuklardan en büyük farkı zekasıydı: “Diğer çocuklar, yaşlarının da verdiği heyecanla hücumda gol için cezaalanının içine balıklama dalarken, Michael sanki profesyonel bir futbolcuymuş gibi hep doğru zamanı bekleyerek pozisyon alıyor, topla en doğru zamanda buluşuyordu”
Owen 11 yaşına geldiğinde tam 97 gole imza atmış, Ada’nın en ünlü çocuk yıldızlarından birisine dönüşmüştü. O zamanlar şimdilerde Beşiktaşlı Muhammed’in yaptığı gibi sık sık gazetelere röportajlar veriyor, kameralar karşısında top sektiriyordu. Tam da o günlerde eğer kanunlar izin verseydi, Michael Owen bir Liverpool efsanesi yerine Manchester United efsanesi olabilirdi. Ferguson’un uzun süre yardımcılığını yapan Brian Kidd, bir maçın ikinci devresinde Owen’ın attığı 6 golü izlediğinde onu transfer etmek istedi. Ama o zamanlar başta İngiltere olmak üzere, her yerde çocuk futbolcu ticareti yasaktı. Yine de Owen, başta United ve Arsenal olmak üzere birçok büyük kulübün tesislerine konuk oldu, hatta o zamanlar fanatikçe tuttuğu Everton’la birkaç antrenmana bile çıktı. Ama geleceğin en büyük yıldızını 14 yaşına geldiğinde renklerine bağlayan, her hafta sonu ailesine bedava maç biletleri yollayan Liverpool oldu. Uzun zamandır kendisini izleyen ve Liverpool altyapısının Ajax kalibresinde olduğu günlerde takımın başında olan Heighway, Michael’a son model kramponlardan hediye ettiğinde Everton delisi baba Terry Owen bile Michael’ın geleceğinin Liverpool’da olduğunu kabullenecekti.
Owen’ın Liverpool’a geldiği ilk günlerde kendisini ilk keşfeden bir zamanlar Kırmızıların Rush ile beraber en ünlü golcüsü olan John Aldridge oldu: “Ben Tranmere’de oynarken eski arkadaşlarımla hasret gidermek için bizim rezerv takımın Liverpool’un rezervleriyle Anfield’da oynadığı maça gitmiştim. Maçın sonlarına doğru oyuna 16 yaşında bir çocuk girdi ve top ayağına ilk değdiği anda tam 30 metreden o sahadaki en büyük yıldızın bile hayatı boyunca atamayacağı bir gol attı. Owen adını daha önce duymuştum ama ilk kez bu yaşta böyle bir yetenek görmüştüm!”
Aldridge’in gördüğü sadece bir başlangıçtı. 1996 yılında Liverpool’un genç takımı ilk kez Gençler Federasyon Kupası’nı kazanırken, Owen adeta başlı başına bir takım oldu. Aynı yılın Aralık ayında, doğum gününden tam 4 gün sonra “o zamana kadar aldığım en güzel hediye” olarak nitelediği Liverpool’un sunduğu profesyonel sözleşmeyi imzaladı. 5 ay sonra Wimbledon maçında ilk kez oyuna girdikten 10 dakika sonra ilk golünü attı. Liverpool o sezonu büyük bir hayalkırıklığıyla bitirse de Owen’ı görüp büyülenen taraftarlar için yepyeni bir çağ başlıyordu: “Owen Çağı”
Henüz 18’inde olmasına rağmen ilk 11’e ismi yazılan ilk oyuncu olduğu 1997-98 sezonundan Real Madrid’e transfer olduğu 2004’e kadar Owen her sezon Liverpool’un en golcü oyuncusu oldu. 1997-98 sezonuna Liverpool’un Fowler ile beraber en büyük gol umudu olarak başlayan Almanların ünlü santrforu Riedle, Owen’ı ilk gördüğü zamanı şöyle hatırlıyor: “Teknik direktörümüz Roy Evans, bana ‘Bak Karl, bu bizim genç yeteneğimiz Owen, geleceğin en büyük golcüsü’ demişti. Owen’la ilk antrenmanımdan sonra Evans’ın halt ettiğini düşündüm. Owen, geleceğin falan değil, o yılın en büyük golcüsüydü. Hayatımda ilk kez yedek kaldım”
Owen’ın 23 golüne rağmen savunması bugünlerin Beşiktaş’ına ikizi gibi benzeyen Liverpool, bir kez daha şampiyonluğu kaptırdı. Michael Owen, Sutton ve Dublin’le aynı sayıda gol atarak ligin en çok gol atan üç oyuncusundan birisi oldu. Yılın En İyi Genç Oyuncusu ödülünü aldığında artık “Terry Owen’ın oğlu” değil, Terry Owen “Michael Owen’ın babası”ydı! O yaz olacaklar ise, kışın yaşananların yanında hiçbir şey değildi!
1998 Dünya Kupası’nda her zaman olduğu gibi penaltılarla elenen İngiltere, turnuvaya damgasını Owen ile vurdu. Glenn Hoddle, ilk maçlarda Owen’ı oynatmamış, Romanya maçında başı sıkıştığında 18 yaşındaki gol sanatçısını oyuna sürmüştü. Owen kısa sürede bir gol atıp bir kez de direğe takıldı, İngiltere’nin yenilmesini engelleyemese de performansıyla o kupanın en efsanevi maçı olan Arjantin-İngiltere arasındaki ikinci tur maçında kendisine ilk 11’de yer buldu.
O güne kadar Arjantin-İngiltere rekabeti çoğu zaman Arjantin lehine bücür dehaların ya da Tanrı’ların elleriyle biterdi. Kazanan yine bir şekilde Beckham’ın bir anlık aptallığı sayesinde Arjantin olsa da ilk kez dünyanın geri kalanı “Owen’a yazık oldu” diyerek İngiltere’nin elenişine üzülecekti. Maçın ilk devresinde Owen’ın tüm Arjantin savunmasını peşine takarak attığı mükemmel gol, Maradona’dan beri Arjantin-İngiltere maçlarında atılan en efsanevi gol olmasının yanı sıra 98 Dünya Kupası’nın da en güzel golü seçildi. Owen, dünyaca ünlü bir futbol fenomenine dönüşürken, Maradona ile beraber dünya futbol tarihinin en büyük yıldızı olan Pele adeta büyülenmişti:
“Owen, Maradona’dan beri izlerken eşsiz bir zevk aldığım en büyük yetenek!”
Dünya Kupası dönüşünde, 1998-99 sezonunda Owen da Liverpool da eski tas eski hamamdı. Owen yine 23 gole imza atarak takımın en golcü oyuncusu olurken, Liverpool bir sezon önceki Kemal Sunal filmlerindeki maçlardakileri andıran savunma hatalarını tekrar ederek ligi yedinci sırada bitirebildi. Bir sonraki sezon Owen, sezonun büyük bir kısmını sakat geçirmesine rağmen attığı gollerle Liverpool’un UEFA Kupası’na katılmasını sağladı.
2000-2001 sezonunda Liverpool yıllar sonra ilk kez Avrupa’nın zirvesine geri dönerken, sadece UEFA Kupası’nı değil, Lig Kupası, FA Cup ve Süper Kupa’yı da müzesine götürdü. Owen, tüm kupaların kazanılmasında başrolde olurken, Cardiff’te oynanan FA Cup finali tarihe “Michael Owen Kupası” olarak geçecekti. Maçın son on dakikasına Arsenal karşısında 1-0 yenik giren Liverpool’un 80 dakika boyunca sahaya koyduğu performansa göre skoru değiştirmesi imkansız gibiydi. Ama 80. dakikada Liverpool’a özgü futbol mucizelerinden birisi yaşandı. Önce Liverpool taraftarları, maçın skorunu umursamıyorlarmış gibi avazları çıktığı kadar “You’ll Never Walk Alone”u söylemeye başladı. Sonra kameralar gözleri dolarak koşmaya başlayan Owen’ı gösterdi. Maç bittiğinde Owen kısacık bir süreye sığdırdığı iki gollük resitalle kupayı Liverpool’a getirmiş, taraftarlara haykırıyordu: “Asla yalnız yürümeyeceksiniz”
2001-02 sezonun başında Liverpool, Owen’ın golleriyle önce lig ve kupa şampiyonlarının karşılaştığı Charity Shield’ı, sonra da Avrupa Süper Kupası’nı kazandı. Kızıllar, İngiltere tarihinin bir sezonda 5 kupa kazanan ilk takımı olurken, Owen Süper Kupa Finali’nde dize getirdiği o zamanların en iyi kalecisi Bayern’li Kahn’ı tam bir hafta sonra kaleci olduğuna pişman edecekti. İngiltere, yıllardır bir türlü yenemediği Almanya’yı hem de Münih’te 5-1’lik tarihi bir hezimete uğratırken, sahada hat-trick yapan Owen’ın gol bienali vardı. Yıl sonunda Michael Owen, o zamanlar Hamburg’da oynayan Keegan’dan tam 20 yıl sonra Avrupa’da Yılın Futbolcusu seçilen ilk İngiliz olurken, aynı zamanda bu ödülü alan ilk Liverpool’lu futbolcu oldu.
Ama Owen’a rağmen, Liverpool bir türlü özlediği Altın Çağı’na dönemedi. Houllier, Owen’la beraber en güzel futbol rüyalarının ideal forvet ikilisini oluşturan Fowler’ı satarak tarihi bir futbol günah işleyecek ve oynattığı aşırı defansif futbolla beklentilerin çok uzağında bir Liverpool izlettirecekti. 2004’te Owen, Liverpool’dan ayrılıp R.Madrid’e transfer olduğunda bazı taraftarlar duygusallıklarına yenilip Owen’ı ihanetle suçlasalar da Owen’ın Liverpool’dan kopmasına sebep olan süreçte Houllier çok daha fazla suçluydu. Takım birçok maçta 10 kişi geriye kapanıp, hızına ve zekasına fütursuzca güvendiği Owen’a kamikaze toplar atarken, son yıllarda kırmızı formayı şereflendiren en büyük futbol sanatçısının üstünde akıl almaz bir baskı yarattı. Bu oyun tarzında etkisizleşen ve rakip savunmaların insafına terk edilen Owen’ın belki de bir yerden sonra futbol oynama iştahını kaçırdı.
Aldridge’in de altını çizdiği gibi Owen, Liverpool’dan para için ayrılmamıştı. Ama Real Madrid, Owen’ı sadece daha fazla forma satmak ve transfer şampiyonu unvanını korumak için almıştı. Owen, neredeyse Real formasıyla oynadığı her maçta gol attı. Raul ve Ronaldo’yu sadece formalarının arkasında yazan isimlerinde görürken Owen’ı sürekli gol atarken görüyor, iflah olmaz Barçalılar olsak da içten içe mutlu oluyorduk. Ama R.Madrid, Owen’ı satışa çıkardığında pusuda içten içe hissettiğimiz daha acı bir şey vardı: Bir daha asla hiçbir şey 1998 yazındaki gibi olmayacak, Owen Liverpool’dan başka hiçbir yerde özlenen Owen olamayacaktı.
O yazdan 7 yıl sonra 2005 yılında Owen “mecburen” Newcastle’a imza attığında, daha önce Liverpool’a dönmek istediğini açık açık söylemişti. Ama R. Madrid’e 8 Milyon Euro’ya sattığı eski oyuncusunu tam iki katına geri almak istemeyen Liverpool yönetimi, gözlerimizin içine baka baka İspanyol takımına 16 Milyon Euro ödeyen Newcastle United’a gitmesine göz yumdu. Kazanan bir kez daha Real Madrid, kaybeden de futboldu!
Söz konusu Owen olduğunda form geçici, klas daimiydi. Ama Newcastle’daki futbol kaosu daha da daimiydi. İlk maçlarında üst üste hat-trick’ler yapan ama sonra sakatlıkların da etkisiyle bekleneni veremeyen Owen, başka bir formayla Anfield’a çıktığında ne yuhalandı, ne de alkışlandı. Liverpool kırmızısı gözlerle olsa bile yine de Owen’ı goller atarken görmek çok güzeldi. Üst üste sakatlığında, taraflı tarafsız tüm futbol yüreklerinin içi cızladı. Newcastle, İngiltere Milli Takımı’na davalar açacak, daha önce masal gibi gollerle eşanlamlı olan Owen, “milli takım mı kulüp mü” tartışmalarının ortasında kalacaktı. Youtube’de yayınlanan videolardan birinde, Liverpool taraftarları Newcastle başkanından Owen’ı geri istiyorlardı. Başkan Sheppard sinirden kıpkırmızı olup “İsterseniz onu sırtımda Anfield’a kadar götürürüm, yeter ki müşteri çıksın” diyor, Owen’ın menejerinin tanıdığı en paragöz adam olduğundan yakınıyordu.
Bize göre Owen, Liverpool’dan sonra kimseye yar olamadı. Belki de üst üste yaşadığı sakatlıklar bir nevi Anfield lanetiydi. Yine de her seferinde düzelip gollerini atmaya başladığında, kalbimizdeki futbol aşığı çocuğa 1998 yazındaki gibi göz kırpıyor, kimseye söylemesek de onu gol atarken görünce o yazki kadar olmasa da mutlu oluyorduk. Liverpool 2005 yazında İstanbul’daki gelmiş geçmiş en güzel Şampiyonlar Ligi Finali’ni kazandığında Owen, R.Madrid’in yedek kulübesinde oturmuş boynu bükük bize bakıyordu. Ama hepimiz de biliyorduk ki Liverpool, Owen’dan sonra bir kez bile İngiltere’de şampiyonluğa oynayamamıştı. Bir yerden sonra boynu büküklük karşılıklıydı. “Her şeye rağmen mutluyum” diyordu, “Neredeyse bir yıl sahalardan ayrı kaldıktan sonra sakatlığımı atlattım. Keegan’la işlerin düzeleceğine inanıyorum. Capello beni yedek bıraktı ama herhalde beni tanıdığı ve başka oyuncuları görmek istediği için böyle yaptı… Helikopter ehliyeti de aldım. Antrenmanlara helikopterle gidiyorum, hatta babamı da götürüyorum”
Büyük ihtimalle mutluydu, ona inanıyorduk; You’ll never walk alone” söylendiğinde gözü dolan adamdan bir an bile şüphe duymadık. Ne de olsa her hafta dünyanın en güzel kadınlarından biriyle olabilecekken, ilkokul aşkı Louise ile evlenmiş, bir sürü çocuk yapmıştı. Değil bira, kahve içerken bile görülmüş değildi. Pro Evolution Soccer’ın son kapağında yine sıcak sıcak gülümsüyordu. Ama onu dünya gözüyle bir kez daha Liverpool formasıyla göremedikten sonra biz onun kadar mutlu olamayacağız. Bunu en iyi onun bildiği Anfield’daki son maçında tribünlere bakışından okunuyor. Ve o da biliyor ki Newcastle başkanına gerek yok, biz onu Newcastle’dan Anfield’a kadar sırtımızda taşırız. Yeter ki geri dönsün! Brad Friedel’ın dediği gibi top Anfield’da Owen’ın ayağına değdiğinde altına dönüşür.
Kendi bloguma her Liverpool Efsanesinin videosunu eklediğimde sizin yazılarınıza o efsaneyle ilgili link veriyordum. Dün Owen' ı ekledim linki de bugün geldi.. Yazı yine harika..Yazı hakkında yorum yapma hakkını bile bulmuyorum kendimde.. Bir tek teşekkür etmek kalıyor Liverpool efsanelerini bize böylesine güzel sunduğunuz için..
YanıtlaSilGalatasaray ile adının birlikte anılması, Beşiktaş'lı olmama ve o defansın başına geleceklere rağmen beni heyecanlandırıyor.
YanıtlaSilEline , kalemine sağlık.
ne yazacağımı bilemiyorum, gözlerim dolmasın diye zor tuttum kendimi. macca ve gerrard arasındaki kahramanım, owen, güzel yüzlü çocuk. bir gün yeniden hak ettiği yerlerde olacak, futbol bu kadar nankör olmamalı çünkü...
YanıtlaSilÇok güzel yazı olmuş, eline sağlık.
YanıtlaSilelinize sağlık
YanıtlaSilMichael Owen hakkında okuduğum en güzel ve gerçekçi yazı buydu. Çocukluğum, mahalle maçlarında gol attığımda Owen'ın ismini haykırmakla geçti. Owen'ın futbol hayatı belki de bitmek üzere ancak ben hala aldığım formaların arkasına ismini düşünmeden yazdırıyorum. Gittiği bütün takımları sevdim. Bir zamanlar Newcastle'dan nefret eden ben, Owen transfer oldu diye her maçını izlemeye başlamıştım. Onun gibi yetenekli oyuncular gelir geçer ama o kişilik kolay kolay yetişmez
YanıtlaSil