Salı gecesi Skytürk'teki Total Futbol'da şöyle demiştim: "Beşiktaş başkanı Yıldırım Demirören, bu yazki transferlerde Pembe Panter filmlerindeki Peter Sellers gibi: Sürekli yanlış şeyler yapıyor ama sonunda o hataların toplamında hep iyi şeyler ortaya çıkıyor ve aslında ona yarıyor."Öncelikle
Rıdvan Şimşek'le başlayalım, Ekşi Beşiktaş'ta gördüm ve çok sevindim, ihtimali bile çok güzel. Geçen sene Bank Asya Ligi'nde Yılın En İyi Genç oyuncusu seçildi ki seçilmese de bence ligin açık ara en iyi kanat oyuncusuydu. Henüz çok genç, 20'sinde bile değil...
FourFourTwo için yazdığım "O gece bu gece - Karşıyaka reloaded" için İzmir'e gittiğimde kendisini önce antrenmanda izledim daha sonra da defalarca televizyonda seyrettim. Kendi görüşümden daha önem verdiğim birisi kefil zaten. 2008-09'da Karşıkaya'da kumdan kaleler yapan, kadro kalitesi bağlamında ortalama bir teknik direktörle pekala küme düşecek bir takımı play-off finaline taşıyan Reha Kapsal hocanın bulduğu, keşfettiği bir yetenek. Modern futbolun en önemli yapıtaşı olan toplu ve topsuz hız bağlamında harika bir oyuncu. Fakir bir ailenin kavruk bir çocuğu, eğer Beşiktaş'a gelirse Beşiktaş Seba sonrası başarısızlıkların ana sebebi olan boyalı balon yıldızlar yerine Elazığ'dan gelen Ulvi Güveneroğlu, Kahramanmaraş'tan gelen Şifo Mehmet Özdilek, Bergamaspor'dan gelen Zeki Önatlı örneklerindeki gibi tam anlamıyla bir takım oyuncusu olan kavruk bir genç ama sahici bir yıldız kazanır. Rıdvan bütün sezon son nefesine kadar koşar mücadele eder ki bu da Beşiktaş'ta uzun yıllardır eksik olan bir oyuncu karakteri. Tekniği çok iyi değil ama o kadar hızlı ki Adana muhabirimiz Hüseyin Ataş ve Göztepe muhabirimiz Sinan Okyay da ona "Speedy Gonzales" diyorlar. Tabii İbrahim Üzülmez örneğinde olduğu gibi modern futbolda kontrolsüz hız hız değildir o ayrı ama Rıdvan'da ben bambaşka bir ışık görüyorum. Bu arada "Rıdvan" ismini de Rıdvan'ın abisi Rıdvan Dilmen'e hayranlığından takmış. Karşıyaka tesislerinde Rıdvan'la bir süre sohbet etme olanağı buldum, çok efendi, mütevazı bir çocuk, yokluk içinde büyümüş tam anlamıyla o çok sevdiğim işçi-işsiz sınıfından futbolcu kahramanı profili var. Eğer Mustafa Denizli de gerçekten istiyorsa size formülüm şudur:
Mustafa Denizli'nin oyuncu yeteneğini tespit potansiyeli (10 üzerinden 8.5) + genç milli takımlarda en iyi oyuncuları bulan Reha Kapsal'ın tedrisatından geçmiş olma durumu (10 üzerinden 9.5) + Sinan Okyay ve Hüseyin Ataş'ın Bank Asya uzmanlıkları (10üzerinden 8)+ Ali Ece'nin futbol tarihi deneyimleri (10 üzerinden 7)+ şans ve İstanbul denen güzel ama yosma şehrin yozluğuna karşı Rıdvan'ın kendine hakim olabilme ışığı (10 üzerinden 7.5)= Tam isabet...
Gelelim sol bek adayımız İsmail Köybaşı'na... Kendisi ilk kez UEFA şampiyonlarından Arif Erdem'in FourFourTwo için yaptığı tüm zamanların en iyi 11'i "Benim 11'im"de dikkatimi çekmişti; çekmeyecek gibi de değildi çünkü Arif Erdem gibi bir oyuncu sağ bekine Cafu'yu stoperine Cannavoro'yu koyduğu tüm zamanlarda en beğendiği oyuncuların sol bekine İsmail Köybaşı'yı koymuş, bunu ilk gören ERdem Kabadayı ve bendeniz de "Yok artık!" demiştik. İnşallah olur, Beşiktaş'a gelse de gelmese de inşallah Türk futbolu Paolo Maldini'den bile daha iyi bir sol bek çıkartır! Maldini demişken İbrahim Üzülmez'in "Ben Maldini'nin izindeyim" demesini yıllardır Beşiktaş formasına yansıttığı emeğine saygımdan "Ona katılıyorum ama gülmekten katılıyorum" demek istemiyorum. Emeğe saygım sonsuz ama gerçekten de 9 yılda 9 orta yapan Deli İbrahim'den sonra İsmail Köybaşı bir Maldini etkisi yaratmasa da sol kanatta olumlu bir sinerji yaratacağından eminim.
Gökhan Zan mı? Bilenler, beni Lig Radyo'dan, FourFourTwo'dan, Skytürk'ten Total Futbol ekseninde takip edenler, bilmeyenlere anlatsın! Ben bir dinleyici izleyici okuyucu takımın savunma oyuncusundan şikayet ettiğinde "İsterseniz Gökhan Zan'ı verelim" derdim, her zaman da derim. Kendisiyle konuştuğum zamanlarda da hocalarının kendisiyle ilgili söylediklerinden de bu kadar asosyal, kırılgan psikolojili birisi görmedim. Zan'ın Beşiktaş'ta kaptanlık yapmış olması tamamen Toraman ve Üzülmez'in aptalca terlik kavgaları ve Beşiktaş yönetiminin zaafının sonucudur. Kesinlikle Galatasaray'da Ayhan örneğinde olduğu gibi Beşiktaş'ta olduğundan çok daha başarılı olacağını düşünüyorum. Geçen yaz da takımda kalmasının tek sebebi Toraman'ın karıştığı terlik skandalıydı. Neyse ki bu yaz öyle bir şey olmadı. Tabii Gökhan Zan'ın gidişi beni ne kadar mutlu etmiş olsa da Beşiktaş yönetiminin hatası bambaşka bir skandal çünkü Zan'ı istemeden bıraktılar!
Ayrıca Galatasaray taraftarına da içten içe üzüldüm, Servet gibi gerçek bir kahramandan sonra camdan kahramana alışmaları zor olacak!
Gelelim bu yazın en hormonlu, en şişirilmiş en çok da beni meslekten soğutmuş transfer kahramanına: Mehmet Topuz Avrupa'da en fazla Basel'de oynayacak kapasitede daha ötesi değil, yani bir nevi Delgado gibi eksik gedik bir oyuncu, bonservisine bu kadar para ödenmesi Türk transfer piyasasının hormonlu yapısının doğal sonucu. Ancak kendisi ekseninde bu kadar gürültü kopması maalesef futbolumuzun seviyesini fena halde düşüren bir olay. Ayrıca "Küçükken Beşiktaş'lıydım vs" söyleminden artık fena halde midem bulanıyor. Belediye takımına gelenler de artık "Küçükken bu belediyenin çukuruna düşmüştüm" desinler bence! İyi bir Beşiktaş oyuncusu olmak için gereken son özellik o oyuncunun küçükken Beşiktaşlı olması bence yoksa bendeniz Ali Ece, Mehmet Topuz'dan 10 yıldız daha iyi bir futbolcuyum! Gökhan Keskin, Metin Tekin, Feyyaz Uçar hiçbiri de küçükken Beşiktaşlı değildi ama onlar sayesinde Beşiktaş Beşiktaş oldu. Michael Owen, Ian Rush, Jamie Carragher, Robbie Fowler, Steve McManaman gibi Liverpool efsanelerinin tümü de küçükken Everton'lılarmış ama bu durum asla Liverpool tarihinin kilometre taşları olmalarını engellemedi! Celtic efsanesi Kenny Dalglish, Celtic yöneticileri evlerine gelene kadar Rangers'lıymış ki odasının tamamını kaplayan gece mavisi Rangers posterlerini Celtic'liler gelince yırtmış! Yani Mehmet Topuz da kim, neyin nesi? Küçükken isterse İstanbul Büyükşehir Belediyesporlu ya da Ferençvaroş'lu olsun, bundan bana ne, kime ne! Ayrıca transferde araya Kurtlar Vadisi ekiplerini sokan sözde yöneticiler sonunda beni bile futboldan soğutacaklar...
Mehmet Topuz ve Gökhan Zan'a tüm içtenliğimle başarılar dilerim sonuçta milli takım oyuncularıdır ancak Beşiktaş'a uzak allaha yakın olsunlar... Yalnız seneye kimse Arda Turan, Batuhan Karadeniz gibi gerçek yıldızlar Topuz'un 2 katı para isteyince sakın onlara "Çok şımarmış bunlar" demesin! Madem paranın tanrı olduğu yanılgısındasınız ve kuralsız kitapsız etiksiz serbest piyasacısınız, o zaman biz fakiriz diye yakınmayacaksınız!
24 Haziran 2009 Çarşamba
15 Haziran 2009 Pazartesi
FUTBOL FİLMLERİNİN TAÇSIZ KRALI: KEMAL SUNAL
Sadece Türkiye’yi en çok güldüren adam değildi. En çok düşündürenlerden de birisiydi. Hele söz konusu olan futbol oldu mu, Kemal Sunal filmleri tadından yenmezdi. İşte Türkiye’nin futbol gerçeklerini yansıtan tüm karakterleri ve unutulmaz anlarıyla Kemal Sunal futbolu sözlüğü...
İNEK ŞABAN:
1978 tarihli filmin senaryosunda, Rinat Dasayev’in de izledikten sonra kaleci olmaya karar verdiği, Sovyet sinemasının en ünlü eserlerinden “Vratar” filminden esinlenilmiştir. Senaryosunu Berrin Giz ile beraber filmin yönetmeni Osman Seden kaleme almıştır. Başrollerinde manav çırağı Şaban ve ünlü kaleci Bülent olmak üzere iki ayrı rolde Kemal Sunal’ın yer aldığı film, Bosman kuralları devreye girmeden önce Türkiye’deki en yaygın transfer biçimi olan adam kaçırma ile başlar. Bir ülke futbolu yedisinde ne ise yetmişinde de odur misali, birkaç hafta önce formasını giydiği takımla ilgili “Damarımı kesseler takımımın renkleri akar” açıklaması yapan kaleci Bülent, rakip takım Fenerbahçe kendisini kaçırınca bir anda kırk yıllık Fenerli kesilir ama yine de daha fazla para kazanması gerektiğini ima eden açıklamalar yapar: “Damarlarımı kesseniz sarı-lacivert akar ama aldığım transfer parası çok değil. Bugün bir Mercedes fiyatına bile yetmez, idareci abilerimden anlayış bekliyorum”
Aynı anlarda nüfusun çoğunluğunu oluşturan insanlar gibi zar zor geçinen manav çırağı Şaban, bir kaleci misali karpuzları yakalamakta, kaleci Bülent’e benzerliğinden dolayı da gaza gelen mahalle halkı kendisini sürekli alaya almaktadır. Halbuki Şaban’ın tek derdi birçok Kemal Sunal filminde olduğu gibi Ali Şen’in canlandırdığı paragöz kayınpederin talep ettiği başlık parasını biriktirip sevdiği kıza kavuşmaktır. Bu sebeple Almanya’ya gitmeye hazırlanan Şaban ve o zamanların Chelsea’si Cosmos’a gitmek için Türkiye’den kaçmaya karar veren kaleci Bülent’in yolları havalimanında kesişir. Futboldan yolunu bulan mafya babası Kara Mithat’ın adamları benzerliğin etkisiyle yanlışlıkla Bülent diye Şaban’ı kaçırınca olaylar gelişir.
Kaleci Bülent: Daha sonra Tanju Çolak, Tümer Metin, Emre Belözoğlu gibi futbolcuların da yapacağı gibi transfer olduğu ezeli rakibe geçince eskiden beri o takımı tuttuğunu açıklayarak trajikomik hallere düşer. Tüm film boyunca ağzında cikletiyle gamsız, ruhsuz ve yeteneğinin her şeye yeteceğinden emin yani Türkiye’deki tanımıyla son derece “profesyonel” bir futbolcunun profilini çizer. Filmin sonuna doğru Cosmos’tan Kara Mithat’ın yanına geri dönerken hiçbir şey olmamış gibi davranır. Kara Mithat’ın çabalarıyla kaldığı yerden devam edeceğine emindir.
Şaban: Tipik bir dar gelirli vatandaştır. Başlık parası töresinin kurbanıdır. Bu uğurda çalışmaya acı vatan Almanya’ya giderken, bir anda hayatı boyunca benzetilmekten nefret ettiği kaleci Bülent ile karıştırılınca hayatı değişir. Ancak Kara Mithat’ın Bülent zannederek evine hapsettiği ve işi sağlama almak için kızkardeşiyle evlendirmeye karar verdiği Şaban, bir süre sonra Mithat ile olan ilişkileri yüzünden kendisini mafya hesaplaşmalarının ve karanlık işlerin içinde bulur. Yine de hepsinden bir şekilde sıyrılmayı başarır ve mahalleye geri döner. Filmin sonunda gerçek kaleci Bülent Fenerbahçe kalesine dönüp sakatlanınca iş yine başa düşer ve mahalleye kadar gelen Fenerbahçe yöneticilerinin teklifini kabul ederek başlık parasını tamamlar.
Kara Mithat: Dinçer Çekmez’in olağanüstü oyunculuk performansı ve tüm film boyunca tekrarladığı “O kadarrrrr!” repliğiyle Türk sinemasında unutulmazlar arasına girmiştir. Her zaman Türk futbolunun ayrılmaz bir parçası olmuş, başkanları zaman zaman kuklalaştıran mafya babasının karikatürize edildiği Kara Mithat karakteri, futboldan nemalanan, ününe ün katan bir “iş adamı”dır. Futbolcu kaçırmak, başkandan haraç almanın yanı sıra takımın iç işlerine de sık sık karışan Kara Mithat maçları tribünde başkanın yanında izler. Kendi sözleriyle laubalilikten hoşlanmaz, ciddiyeti sever, disipline hayrandır; sorsanız her şeyi hayatını adadığı kulübü için yapmıştır. Bu arada da kesesini fazlasıyla doldurmuştur. Dinçer Çekmez’in canlandırdığı bu karakterin günümüzdeki versiyonları halen Türk futbolunun kanayan yaralarındandır.
Kulüp başkanı Natuk Bey: Yönetmen Osman Seden’in canlandırdığı, mafya babası tarafından manipüle edilen, iyi niyetli ama parasından başka bir özelliği olmayan klasik kulüp başkanı. Takımın en büyük yıldızı kaleci Bülent’in kaçmasıyla koltuğu tehlikeye girer ama o hemen soluğu Kara Mithat’ın yanında alır. Mithat işleri halledince de yine ona gebe kalır ve film boyunca Kara Mithat ne zaman istese hemen yüklü bir çek karalar.
Antrenör: Türk sinemasının emektarlarından Macit Flordun’un canlandırdığı Fenerbahçe’nin isimsiz teknik direktörü. Filmde hiç isminin geçmemesi insanda Türk teknik adamlara ne kadar değer verildiğini vurgular gibidir. Takımın yıldızı Bülent ile atıştıklarında alttan alan hep odur. Şu anda birçok Türk teknik direktörünün tekrarladığı hatayı yaparak kısa vadede işinden olmamak üzere futbolcuların, yöneticilerin, mafyanın oyuncağı olur.
GOL KRALI:
1980 yapımlı film, Türk edebiyatının büyük ustası Aziz Nesin’in birçok yabancı dile de tercüme edilen aynı adlı eserinden uyarlanmıştır. Senaryo birçok roman uyarlaması filmde olduğu gibi birebir kitapla eş zamanlı gitmez. Kartal Tibet’in yönettiği filmin senaryosunu Memduh Ün ve Osman Seden filme adapte etmişlerdir. Kemal Sunal’ın canlandırdığı Sait Hopsait, çocuklarının mutluluğu için her şeyi yapan çok zengin bir aileye mensup, yurtdışında tahsil görmüş bir gençtir. Bir gün ailesi kürtaj yapmasından bıkıp acilen evlenmesini istediği Suna Yıldızoğlu’nun canlandırdığı “Kerkenez” Sevim Ferferik’e abayı yakınca, onun gözüne girmek için futbolcu olmaya karar verir. Başta gözleri olmak üzere fiziği zayıf olan Sait, futbolcu olmak uğruna uzun süre tedavi görür ve özel dersler alır. Sonunda Beşiktaş’a transfer olan Sait attığı gollerle gol kralı olarak Beşiktaş’ı şampiyonluğa taşır.
Duvar Ahmet: Manchester City ile oynanan efsanevi maçlarda da Fenerbahçe kalesini korumuş, sarı-lacivertlilerin gerçek hayattaki eski kalecisi Yavuz Şimşek’in canlandırdığı unutulmaz karakter. Duvar Ahmet, zamanının en ünlü futbolcularından birisidir. Boş zamanlarında kağıt oynar, içki içer, kızları hamile bırakır (“Ne evliliği kızım, bizimkisi Seksspor!”). Arkadan tekme atar, hakemi aldatmak için binbir numara yapar, hepsinin de ustasıdır. Bir ara Sait’e özel ders verirken de ilk olarak ceza alanına girince kendisini nasıl yere atacağını, rakibi nasıl sakatlayacağını öğretir. Duvar Ahmet karakteri uzun yıllar gerçek Türk futbol tarihinde isim değiştirerek yaşamaya devam etmiştir.
İspanyol Aysel: Gölge Başar’ın canlandırdığı İspanyol Aysel, zamanında magazin basınına en çok malzeme olan isimdir. Hayattaki tüm amacı da zaten odur. Bu uğurda evli olmasına rağmen ünlü futbolcularla yatıp kalkar. Sait üst üste goller atınca bu kez ona kapak atmaya çalışır ama karşısında ezeli magazin rakibi Kerkenez Sevim’i bulur.
Kerkenez Sevim Ferferik: Her sabah kahvaltıda magazin sayfalarına haber olup olmadığına bakar. Çoğunlukla da futbolcu sevgililerinden olan gayri meşru çocuklarını aldırmasıyla manşetlere çıkar. Genellikle sevgilisi hangi takımda oynuyorsa o kulübün en fanatik taraftarı kesilir. Aslında Duvar Ahmet’e aşıktır ama zengin babası onu mirasından reddetmekle tehdit edince Sait ile nişanlanır. Nişanlanmasına rağmen Ahmet ve diğerleriyle takılmaya devam eder. Sait gol krallığına oynayınca bir anda kıymete biner ve Kerkenez Sevim, Sait için İspanyol Aysel ile kıran kırana bir mücadeleye girişir.
Teknik direktör Tomson: Birçok Kemal Sunal filmindeki rolüyle Yeşilçam’ın en büyük emekçilerinden olan Mete Sezer’in canlandırdığı karakter uzun yıllar Türk futboluna damga vuran Yugoslav hocaların hicvedilmiş halidir. Tomson, çatpat Türkçe konuşur ama futbol dilini çok iyi bilir. Ona göre bir futbolcunun başarılı olması için her şeyden önce kondisyonunun iyi olması gerekir. Bu yüzden Sait’i saatlerce bir beden öğretmeni edasıyla çalıştırır. Sonunda Sait’in onu oyuna alması için yaptığı dırdırdan bıkıp kafasını dinlemek amacıyla oyuna sokar; Sait’in de takımın da talihi o anda dönmeye başlar.
Mahmut Hoca-Trabzonspor problematiği ve topsuz oynayan deliler!..
Türk sinemasına gelmiş geçmiş en büyük oyunculardan birisi olan Kemal Sunal, uzun süre sosyoloji okudu. Birçok filminde sosyolojik çözümlemelerden yola çıkarak canlandırdığı karakterlerle hem güldüren hem de fazlasıyla düşündüren büyük usta, gündelik hayatında da her Türk erkeği kadar futbolu severdi. Birçok filminde futbol temasına rastladığımız Kemal Sunal’ın “Gol Kralı” ve “İnek Şaban” dışında başka filmlerinde de meşin yuvarlak etrafında dönen olaylara kayıtsız kalmamıştır. Hababam Sınıfı serisinde sık sık okulu kırıp Fenerbahçe maçlarına giden Şaban ve arkadaşları, o yıllarda Fenerbahçe’nin belalısı olan Trabzonspor’a yenildiklerinde durumu bütün hocalara kül yutturup sonunda hep Mahmut Hoca’ya takılmalarıyla karşılaştırırlar. Bir bölümde sınıfa gelen yeni kız öğrencilerin onlara gıcıklıktan Galatasaray’ı tuttuklarından yakınırlar. Ama Hababam Sınıfı futbola o kadar aşıktır ki sürekli disipline gitmek pahasına ön bahçede maç yaparlar, öğretmenler odasının camlarını kırarlar.
“Hababam Sınıfı”nda Fenerbahçeli, “Gol Kralı”nda ise Beşiktaşlı olan Kemal Sunal, “Köyden İndim Şehire” filminde fanatik bir Kayserilidir. Define ararken bir anda kendilerini İnönü Stadı’nda bulan Kemal Sunal ve rol arkadaşları maçta Kayseri’nin yenildiğini fark edince altınları boşverip Kayseri’yi kurtarmaya karar verirler ama kendilerini önce filelerde sonra da nezarethanede bulurlar. 1986 tarihli “Garip”te bir kez daha Beşiktaşlı olarak karşımıza çıkan Kemal Sunal, Galatasaraylı olan evlat edindiği kızıyla şampiyonluk düğümünün çözüldüğü maça giderler. Derbilerin aynı tribünde bir arada izlendiği filmin o sahneleri şimdi bakınca Türk futbol kubbesinde hoş bir sedadan ibaret! Bugün dönüp o harika filmlere bakınca insanın içi gidiyor, keşke hepimiz futbolu o filmlerdeki Kemal Sunal kadar sevsek de 1976 tarihli “Meraklı Köfteci”de olduğu gibi icabında top bulamasak bile hastane bahçesinde topsuz futbol oynamaya devam etsek!